Elbette
tüm bu olumsuz özellikleri sebebiyle kolay kolay mutlu da olamazlar.
Herşeyi fazlasıyla elde etmeye alıştıkları için artık maddi değerler
karşısında kayıtsız ve monotonlaşmış bir tavır gösterirler. Manevi
güzelliklerden ise, incelikleri gereği gibi fark edemedikleri için
çoğunlukla zevk alamazlar. Bu tavırları, diğer insanlarla
kıyaslandığında daha da dikkat çekici bir hal alır. İncelikleri
kavrayamayan bir insan kendisine sunulan güzelliği hem sıradan bir olay
olarak değerlendirir, hem de kısa sürede unutup gider. Dolayısıyla da
ortaya hiçbir şeyden kolay kolay tatmin olmayan bir karakter çıkar.
Bu kimseler insanların güzel yönlerini görememeleri
nedeniyle onlara derin bir sevgi ve saygı da beslemezler. Hatta karşı
tarafın sevmek için onlarda güzel özellikler görmek isteyebileceğini
akıllarına bile getirmezler. Bu nedenle de mutlu olamaz, sevgiye,
saygıya ve sadakate dayalı dostluklar kuramazlar.
Tüm bu anlatılanlardan da
anlaşılacağı gibi, ortaya insani özelliklerden oldukça uzak bir karakter
çıkar. Ancak şu da önemlidir ki, bu kimseler yaşadıkları çevreden
koptuklarında ya da maddi imkanlarını kaybettiklerinde bile artık
alıştıkları bu ahlakı yaşamaya devam ederler. Dolayısıyla da zengin
karakteri sadece kelime anlamıyla zengin olan insanları içermez. Bu
kimselerin sadece bu çevrede ve bu şartlarda yetişmiş olmaları bile kimi
zaman bu karakteri yaşamaları için yeterli olur.
Oysa zenginlik ya da zengin bir
çevrede yetişmiş olmak güzel bir ahlaka sahip olmamak için bir sebep
değildir. Aksine zenginlik Allah'ın insanlara verdiği güzel bir
nimettir. Önemli olan bu nimeti Allah'a şükrederek ve O'nu takdir ederek
kullanmasını bilmektir. Bu konunun örneklerini peygamberlerde görmek
mümkündür. Hz. Süleyman'ın Allah'ı zikretmek, O'nun nimetlerini anmak ve
şükretmek için Allah'tan mal istediği Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
''O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32)
Ayrıca Allah'ın verdiği nimeti takdir
edebilecek ahlaktaki bir insan, aynı şekilde çevresindeki insanlarda
gördüğü güzellikleri de kavrayabilecek bir düşünce ufkuna sahip
demektir. Dolayısıyla böyle bir insan dünyanın en zengin insanı da olsa,
herşeyi önüne hazır gelse, ya da hayatı boyunca hiçbir zorluk ve
sıkıntıyla karşılaşmamış da olsa yine de halden anlayan, ince düşünceli,
vicdanlı bir karaktere sahip olur. Sıkıntı çekenin, fakir olanın ruh
halini, ihtiyaçlarını bilir. Sevgiyi, saygıyı, sadakati en derin
şekliyle yaşayabilir. Dostluğu, arkadaşlığı herkesten daha iyi bilir.
Çünkü bu kimse mümindir ve her ne kadar refah içerisinde olursa olsun
vicdanını ve aklını bir kenara bırakmaz. Hep daha iyisini daha güzelini
bulmak ve Allah'ın rızasını daha da fazla kazanmak için sürekli bir
arayış içerisinde olur. Bu nedenle rahatlık onu ahlak tembelliğine
itmez. Çünkü onlar Allah'a yakınlaşmak ve O'nun sevgisini kazanabilmek
için yarışırlar.
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 61)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder