|
Yaşananlardan Öğüt Almasını Bilmek
Herşeye karşı lakayt
bir tavır içinde olan insanlar, kendi başlarına gelen felaketlerde de
Allah'a sığınmazlar. Allah'ın insanların üzerinde düşünmeleri, sakınıp
korkmaları, Kendisi'ne yönelip dönmeleri için yarattığı yanardağ
patlaması, deprem, sel, salgın hastalıklar gibi felaket niteliğindeki
olaylar bile söz konusu kişilerin bu anlayışını değiştirmez. Allah
Kuran'da bu konu ile ilgili olarak büyük bir deniz kazasından kurtulan
insanların eski lakayt tavırlarına geri dönmelerini ibret vesilesi
olarak bildirir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği üzere denizin ortasında
büyük bir fırtınaya yakalanmış, çaresizliği ve aczi derinden yaşayan
insanlardan, Allah kendilerini kurtardıktan sonra daha karaya çıkar
çıkmaz eski lakayt tavırlarına geri dönenler vardır. Bu gibi kişiler
dünyevi hırslarına ve tutkularına, din ahlakından uzak yaşamlarına
kaldıkları yerden devam edebilmektedirler. Kimsenin hatta kendilerinin
bile nefislerine yardıma güçlerinin yetmediğini çok önemli bir dersle
gördükleri halde Allah'ın sonsuz kudretini göz ardı ederek lakayt
tutumlarını sürdürebilmektedirler.
Kuran'da bu gerçeğe çok sayıda ayet ile dikkat çekilir. Bu ayetlerden birinde Allah, 'Size
denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında
taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca
(yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.' (İsra Suresi, 67) buyurur.
Bu şekilde her ne
olursa olsun umursuzluğunu sürdüren insanlar için hemen herşey anlamsız
ve değersizdir. Genellikle ciddi bir hastalık geçirmenin, başlarına
büyük bir kaza veya bela gelmesinin bile pek bir önemi yok gibidir. Bu
gibi olaylar karşısında, kendilerinden emin bir umursamazlık içinde olan
insanların durumları hakkında Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
'Onlara,
zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların
kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü)
gösterdi.' (En'am Suresi, 43)
Bir tür gaflet içinde
yaşayan bu insanlar, felaketleri, ölümleri, kazaları ve hastalıkları
hayatın akışının bir gereği olarak değerlendirirler. Gerçekte ibret
vesilesi olarak yaratılan olaylar bu kişilere göre, geçmiş zamanlarda
nasıl yaşanmışsa bugün de aynı şekilde yaşanmakta olan 'doğal' veya
'kaçınılmaz' olan olaylardır. Oysa Kuran'da Allah bazı insanların sahip
oldukları bu yanlış anlayışı haber vermekte ve onların, 'Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu' dediler...
(A'raf Suresi, 95) ifadeleriyle ortaya koydukları sığ mantığı
bildirmektedir. Ayetteki ifadeden açıkça anlaşıldığı gibi bu insanların
ortak özelliği başlarına gelen olayları hafife almaları, bunların
üzerinde düşünmek ve Allah'tan korkup sakınmak yerine duyarsız bir tavır
takınmalarıdır. Ancak bu gibi lakayt tavırların hiçbiri onlara fayda
sağlamayacaktır.
Herşey Bir Kader Dahilinde Yaratılır
Kazalar, hastalıklar,
ölümler kısacası herşey ancak Allah'ın dilemesi ile meydana gelir.
Hastalığa sebep olan her türlü virüs ya da mikrobu, kazalara neden olan
bütün araçları, her yeri yok eden sel felaketlerini, kasırgaları Allah
sebep olarak yaratır. Hiç kimsenin ne yaparsa yapsın bunları engellemesi
ya da değiştirmesi mümkün değildir. Gerçek bu iken, hastalıkta rol
alanın bir virüs, kazaya sebep olanın da acemi bir sürücü olduğunun
düşünülmesi Allah'ın unutulmasına ve dolayısıyla da umursuz bir tutumun
ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Allah yarattığı
olaylarla insanların düşünerek Kendisi'ne yönelmelerini, korkup
sakınmalarını ve ahiret yurdunu hatırlamalarını diler. Rabbimiz bir
ayetinde bu gerçeği; 'Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan)
dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan önce, yakın (dünyevi) azaptan da
tattıracağız.' (Secde Suresi, 21) şeklinde bildirmektedir.
Başka ayetlerde de Allah başlarına her ne gelirse gelsin ders almayan ve
gaflet içinde yaşamaya devam eden insanların varlığına dikkat
çekmektedir.
Lakayt İnsanlar Güzellikler Karşısında da Duyarsızdırlar
Lakayt insanlar
yanlızca tehlikelere veya hayati önem taşıyan olaylara karşı değil,
güzelliklere karşı da tepkisiz davranırlar. Güzellikleri övmemek, takdir
etmemek, beğendiğini belli etmemek, sevgi göstermemek de duyarsızlığın
başka bir yönüdür. Bu, Allah korkusundan uzak bir görünüm veren, akıl ve
vicdanla bağdaşmayan bir ahlaktır. Kendilerine bu konularda set çeken
kişiler bir süre sonra Allah'ın yarattığı çeşit çeşit nimetleri ve
güzellikleri görmemeye, sevgiden hoşlanmamaya, herşeye karşı duyarsız
olmaya başlarlar. Sahip oldukları batıl felsefeleri onları büyük bir
boşluğa, duyarsızlığa ve sevgisizliğe iter.
Sevgiye, merhamete,
iyi, güzel ve yeni olan bir şeye karşı duyulan insani heyecan duygusunu
kaybederler. Birçok insanı heyecanlandıran, neşelendiren ya da harekete
geçiren olaylar bu kişiler üzerinde aynı etkiyi oluşturmaz. Olaylar
karşısındaki aşırı tepkisiz ve sakin davranışlarıyla diğer insanlar
arasında dikkat çekerler. Bu sakinlikleri hem ses tonlarında, hem
konuşma tarzlarında hem de bakışlarında kendini gösterir. Kuran'da bu
gibi kişiler için kullanılan 'kalpleri her türlü duyarlılıktan yoksun olma' (Hac Suresi, 53) ifadesi onların ruh hallerini tanımlamaktadır.
Kalpleri
katılaşan, vicdanlarını kullanmamaya alışmış olan bu kişiler farkında
olarak ya da olmayarak kendilerine büyük bir kötülük yapmaktadırlar.
Allah'ın, üzerlerindeki sayısız rahmetine karşılık olarak; verdiği
nimetler için O'na şükretmek, O'nun rızasını kazanacak güzel işler
yapmak, Kuran ahlakına uygun olarak yaşamak yerine tam tersi bir tutum
sergileyerek vicdanlarını köreltmektedirler. Güzel ahlaklı, Allah'a
boyun eğen, olaylardaki hikmetleri görerek O'nun derin rahmetine
sığınan, şuurlu bir mümin karakteri yerine lakayt bir kişiliğe sahip
olmayı tercih etmektedirler. Allah bu insanların vicdani durumlarını; 'Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı.'' ( Bakara Suresi, 74) ayetiyle açıklamaktadır.
Müslümanların Tavrı
Kuran ahlakını yaşayan
Müslümanlar ise son derece duyarlı bir vicdana sahiptirler. Herşeyin bir
amaçla yaratıldığına, şahit oldukları her olayın hayır ve hikmetler
taşıdığına inandıkları için etraflarında olanlara kayıtsız kalamazlar.
Karşılaştıkları her olayın hikmetlerini görme ve anlama konusunda
sürekli çaba gösterirler. Önemli olaylar karşısında olgun ve itidalli
tepkilerinin yanı sıra son derece duyarlı ve insaniyetlidirler.
Başlarına gelen en küçük bir olayda bile bunu Allah'ın bir hayır ve
hikmetle yarattığını düşünür, Allah'a sığınıp O'ndan bağışlanma
dilerler. Nitekim Allah Kuran'da Müslümanların bu teslimiyetli
davranışını örnek olarak gösterir, rahmetinin ve bağışlayıcılığının
onların üzerine olduğunu bildirir:
'Onlara bir
musibet isabet ettiğinde, derler ki: 'Biz Allah'a ait (kullar)ız ve
şüphesiz O'na dönücüleriz.' Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet
bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 156-157)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder