Bu gibi toplumlarda herkes kendini ön plana çıkarmak,
kendi fikirlerini kabul ettirmek, kendi komplekslerini tatmin etmek, son
sözü söyleyen olmak gibi beklentilerle hareket ettiği için asıl konu
bir türlü çözüme kavuşamaz. Kuran ahlakını yaşamayanların sorunlara
çözüm getirememelerinin ardında yatan sebeplerden biri aralarındaki
ayrılık ve çekişmedir. Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“... Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları
birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların
akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşr Suresi, 14)
Televizyonlardaki bazı açık oturum programlarında bunun örneklerini
görmek mümkündür. Bir konu hakkında saatlerce hatta bazen sabahlara
kadar tartışıldığı olur. Genellikle orada bulunanların birçoğu
tartışmacı bir ruh haline sahip olduğu için kimse kimsenin fikrini kabul
etmez. Bir kimse bir başkasının fikrinin doğru olduğuna kanaati gelse
bile bunu kabullenmeyi gururuna yediremediğinden o fikri küçümsemeye
hatta ona muhalefet etmeye çalışır. Çünkü böyle ortamlarda önemli olan
genellikle doğrunun bulunması değil, doğruyu kendisinin söylemesi, son
noktayı da kendisinin koymasıdır.
Tartışmacılar
programın konusuyla alakalı olmasa da kendi bilgi ve birikimlerini
ortaya dökecek birçok tali konulara girerler. Çünkü asıl amaç böyle bir
fırsat yakalamışken mümkün olduğunca kişinin kendi özelliklerini
sergileyebilmesidir. Sürekli olarak ana konudan uzaklaşılır ve neticede
hiçbir mesafe katedilemediği, hiçbir çözüme ulaşılamadığı görülür.
Aksine daha da başka çözümsüz sorunlar, ihtilaflar, fikir ayrılıkları
ortaya dökülür. Önemli olanın tartışmak, konuşmak, herkesin fikrini
söylemesi olduğu türünden boş felsefeler geliştirir ve kendilerini
avuturlar. Tartışılan konuların ise hala hiçbir çözüme kavuşmamış, asıl
amacın gerçekleşmemiş olmasında bir gariplik görülmez, hatta bu durum
çok doğal karşılanır. Müminler ise her şeyin hesabını Allah'a
vereceklerini bildikleri için her durumda en akılcı, en vicdanlı ve en
düşünceli tavrı gösterir, en doğru çözümü bulurlar. Kuran'ın kendilerine
kazandırdığı üstün ahlak ve ince düşünme kabiliyeti doğrultusunda
hareket ettikleri için sorunları çok çabuk sonuca bağlar, hiçbir noktada
takılmazlar.
Allah'ın ayette emrettiği gibi bütün işlerini kendi aralarında
istişare ederek, birbirlerinin akıllarından istifade ederek hallederler.
(Şura Suresi, 38) Her konuda, Allah'ın en çok razı
olacağını umdukları en hayırlı tercihi yaparlar. Kendi nefislerinin
hoşuna gitmese, şahsi menfaatlerine ters düşse dahi, haktan, adaletten,
en doğrusunu yapmaktan taviz vermezler. (Harun Yahya, Kuran'dan
Cevaplar) Yalnızca Allah'a kulluk ettikleri ve her şeyin karşılığını
yalnızca Allah'tan bekledikleri için, yaptıkları işlerde insanların
hoşnutluğunu ve beğenisini kazanma, ön plana çıkma, itibar kazanma,
takdir görme, dikkat çekme, gösteriş yapma gibi basit tavırlara tenezzül
etmezler. Bu yüzden yaptıkları işlerde, aldıkları kararlarda sürekli
olarak Allah'ın yardım ve bereketini görürler ve buna şükrederler.
Allah'tan çok korkup sakındıkları için neyin doğru neyin yanlış
olacağını hemen teşhis edip en doğru kararı ve çözümü bulurlar.
Nitekim Allah bir Kuran ayetinde bunu şöyle müjdelemektedir:
“Ey iman
edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran
bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi
bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
Din ahlakını yaşadıkları için Allah iman edenlere "bir çıkış yolu" ve "işlerinde bir kolaylık" göstereceğini de şöyle müjdeler:
“Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir.” (Talak Suresi, 2)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder