Çözümü ise insanlara şöyle
bildirilmiştir: Bir insan ancak Allah'a yöneldiği
zaman huzura kavuşur,
insanlar ancak Allah ile dost olup O'nun beğendiği hayatı yaşadıklarında
bu sıkıntılardan kurtulabilirler.
Allah bir ayette bu önemli sırrı şöyle bildirmiştir:
Bunlar, iman
edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz
olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)
Allah ile dost olan bir insan ise yol
gösterici olarak Rabbimizin indirdiği hak kitaba kusursuzca uyar. Artık
onun karakterini ve yaşam tarzını belirleyecek tek ölçü Kuran'dır. Ve
Kuran'ın Allah'ın izniyle insanları karanlıklardan nura çıkarıcı
özelliği vardır:
Elif, Lam, Ra.
Bu bir Kitap'tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O
güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.
(İbrahim Suresi, 1)
Bu nedenle Kuran'ın kazandırdığı
karakterde sıkıntı, huzursuzluk, kaygı ve karmaşa yoktur. Mutlaka güzel
bir hayat, mutlaka dengeli bir ruh ve mutlaka güzel tavırlar vardır.
Allah bu karakteri yaşayan müminlere yaptıklarının en güzeliyle karşılık
vereceğini vaat etmiştir:
Çünkü Allah, yaptıklarının en
güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından artıracaktır.
Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
(Nur Suresi, 38)
Allah'ın Değil de İnsanların Hoşnutluğunu Hedefledikleri İçin
Cahiliye insanlarının mutlu
olamamalarının ve her ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü çıkış yolu
bulamamalarının bir sebebi de Allah için yaşamak yerine insanlar için
yaşamalarıdır. Bu şu demektir; bir insan tüm doğrularını ve yanlışlarını
insanların ne diyeceğine göre belirliyorsa, onların tavırlarına göre
üzülüp, onların beğenmelerine göre seviniyorsa, onların gözünde değer
kazanmaya çalışıyor ve onların yanında küçük düşmemeye göre kendini
ayarlıyorsa, bu kimse insanlar için yaşıyor demektir

İnsanlar için yaşamak ise büyük bir
zorluktur. Çünkü her insanın beğenisi farklı ölçüler üzerine
kurulmuştur. Bir insanın çevresinde yüzlerce insan olduğu düşünülecek
olursa, bunların her birini memnun etmek için ayrı çaba harcanması
gerektiği açıkça görülebilecektir. Biri yanında hareketli bir karakter
görmek isterken, bir diğeri pasif ve ağır bir insan arayacaktır. Birinin
memnun olduğu tavır bir diğerininkini tutmayacaktır. Ancak bu
uyumsuzluklar ve ölçülerdeki farklılıkların sayısı binleri bulur. Bu
durumda "insanlar için yaşayan" kimselerin "binlerce farklı talebi
birden aynı anda" karşılaması gerekmektedir. Ancak bundan sonra,
istediği tüm insanlar kendisinden hoşnut olacak ve ancak bundan sonra
ona değer verebileceklerdir.
Allah onların bu sıkıntılarına Kuran'da şöyle bir örnek vermiştir:
Allah (ortak koşanlar için)
bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri
de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim
olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır
onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
Bu noktada insana yardımcı olabilecek
tek bir yol vardır; Allah'ın sonsuz aklına ve bilgisine teslim olmak.
Allah insanı ve tüm diğer varlıkları yaratandır. İnsanın nasıl
yaşadığında, neler yaptığında mutlu olabileceğini de yine ancak Allah
bilir. Ve Allah insanlar için kurtuluş yolunu Kuran'da bildirmiştir:
Yalnızca Allah'tan korkup, yalnızca O'nun hoşnutluğunu aramak.
Allah dedi ki: "İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir ilahtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." (Nahl Suresi, 51)
Bunun aksi bir tavır sadece insanı
mutsuz etmekle kalmaz aynı zamanda da kişinin Allah'a karşı büyük bir
suç işlemesine neden olur. İnsanın Allah'ın dışında varlıkların
hoşnutluğunu araması Kuran'da "şirk koşmak" olarak ifade edilir. Şirk
koşan bir insan Allah'tan başka bir varlığı kendisine ilah edinmiş ve
tüm hayatını da onun için yaşıyor demektir. Bu insanların ahirette
görecekleri karşılık ise hüsrandır. Bu nedenle Allah insanları
cehennemle ve telafi edemeyecekleri bir pişmanlıkla karşılaşmadan evvel
bu konuyu bildirerek uyarmıştır:
Andolsun, sana ve senden
öncekilere vahyolundu (ki): " Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz
amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın."
"Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol."
(Zümer Suresi, 65-66)
Gerçekten,
Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise,
dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir
günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Bir başka unutulmaması gereken konu
da şudur: İnsanın dünyada iken uğruna tüm hayatını feda ettiği ve
Allah'ı bırakarak onların hoşnutluklarını kazanmayı esas aldığı tüm
insanlar ahiret günü onu yalnız bırakacaklardır. Çünkü her insan
yaptıklarından tek başına sorguya çekilecek ve kimsenin çabası bir
başkasını kurtarmaya yetmeyecektir. Kuran'da bu önemli bilgi şöyle
bildirilmiştir:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve
yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda
bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız
şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki
(bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz
sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)
Yalnız kalmış olmanın korku ve
telaşını tadan insanlar o gün, dünyada iken en yakınım dedikleri
insanları, çocuklarını, eşlerini, dostlarını sırf cehennem azabından
kurtulabilmek için fidye olarak teklif edeceklerdir. Ancak bu talepleri
kabul görmeyecektir. Ayetlerde bu durum şöyle haber verilir:
(Böyle bir günde) Hiçbir
yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir
suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye
olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini. Ve onu barındıran
aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir
kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır
cayır yanmakta olan ateştir... (Mearic Suresi, 10-15)
Kuran'da verilen tüm bu bilgilerin
ışığında insanların hoşnutluğu üzerine kurulan bir hayatın sadece
dünyada mutsuzluk getirmekle kalmayacağı, aynı zamanda ahirette de
insanı kayba uğratacağı görülmektedir. Bu durumdan kurtulmanın yolu ise
çok açıktır; Allah'a teslim olup sadece O'nun hoşnutluğunu arayarak
yaşamak...
Dünya'nın Bir İmtihan Yeri Olduğunu Unuttukları İçin
Cahiliye karakteri taşıyan insanların
mutlu olamamalarının bir sebebi de hepsinin dünyada bulunuş amaçlarını
unutmuş olmasıdır. İnsan denenmek için yaratılmıştır: Allah'ı ve O'nun
aklını, gücünü, sanatını ve tüm diğer üstün sıfatlarını takdir
edebilecek mi, yoksa bunları ve yaratılış amacını unutup dünya hayatına
kapılacak mı diye denenmektedir. Allah hayatın bu gerçeğini şöyle
bildirmektedir:
O, amel (davranış ve eylem)
bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk
Suresi, 2)
Allah bu doğrultuda insana sınırlı
bir ömür süresi vermiştir. Aklı ermeye başladığı andan itibaren artık
düşündüğü, yaptığı ve amaçladığı herşeyden sorumludur. İçinde kendisine
her an doğru olanı bildiren vicdanına ait bir ses vardır. Her insan
vicdanının kendisine söylediği sözlere uyup uymadığından ahirette
sorguya çekilecektir. Çünkü vicdan doğruyu söylediği halde ona uymayan
insan nefsinin isteklerine uymuş olur. Nefis ise insana daima kötü olanı
emreder. İşte insan, içinde sürekli olarak bir imtihana tabi tutulur;
ya nefsinden yana ya da vicdanından yana hareket edecektir.

Bu imtihan, hayatının her anında
devam eder. Okulda, işte, evde, sokakta, yalnızken ya da kalabalıkta,
hasta iken de sağlıklı iken de, dünyanın bir diğer ucuna gitse orada da
yine denenmeye devam edilecektir. İstisna oluşturabilecek tek bir an
dahi yoktur. Söylediği her söz, yaptığı her tavır ve düşündüğü herşey
ahirette karşısına çıkarılacaktır. İyilikten ya da kötülükten yana
yaptığı herşey mutlaka karşılık görecek, hiçbir şey karşılıksız
kalmayacak ve sonuç olarak herkes hak ettiği yere sevk edilecektir.
İnsanın dünyada olup biten her olayın
bir deneme olarak yaratıldığını unutması, tevekkülsüz bir tavır
göstermesine neden olur. Cahiliye toplumunda sık sık duyulan "neden
böyle oldu, keşke böyle olmasaydı" "işler yolunda gitmiyor",
"mahvolduk", "bütün işler ters gidiyor", "şöyle yapmasaydım böyle
olmazdı" ve bunlara benzer pek çok şikayetçi ifadenin altında yatan
ahlak anlayışı işte yine bu tevekkülsüzlüktür.
Tevekkülsüzlüğün kesin sonucu ise sıkıntı ve
mutsuzluktur. Hikmetini düşünmedikleri için aleyhlerinde gibi görünen en
ufak bir durumla karşılaştıklarında hemen şikayet etmeye başlarlar.
Bunun sonucunda da sürekli olarak huzursuz, mutsuz ve sıkıntılı bir
hayat yaşarlar. Oysa insanın üzerine düşen, Allah'ın kendisi için
yarattığı her andan razı olmasıdır. Ters gidiyor gibi görünen olaylar
meydana gelse de, güzel ahlakta ve Allah'a sadakatte kararlı davranması
gerekir. En önemlisi yaratılış amacının zaten tüm bunlarla denenmek
olduğunu unutmamalıdır. Kuran'da emredilen güzel ahlakı yaşayan
kimseler, bu tür olaylarda gösterecekleri sabrın ahirette kendilerine
bir güzellik olarak döneceğini bilmenin huzurunu ve mutluluğunu
yaşarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder